Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyen Hasan Hami Yıldırım, ülkenin son zamanlarda sıkıntılı günlerden geçtiğini ifade etti. İktidar partisinde bir akıl tutulması yaşandığına dikkat çeken Yıldırım, 17 Aralık’ta başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ve sonrasında iktidarın bu operasyonlara engel olmak, yolsuzlukların üzerini örtmek için akıl almaz bir tutum içine girdiğini vurguladı.
Ülkemiz son zamanlarda sıkıntılı günlerden geçmektedir. İktidar Partisinde bir akıl tutulması yaşanmaktadır. 17 Aralık’ta başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ve sonrasında, İktidar bu operasyonlara engel olmak, yolsuzlukların üzerini örtmek için akıl almaz bir tutum içine girmiştir.
yargı mensuplarına karşı yoğun bir iftira, karalama, tehdit ve baskı kampanyası başlatılmıştır. Hükümet, yargı ve emniyet mensuplarını mevzuata ve usule aykırı hareket etmekle, komplo kurmakla suçlamış, yüzlerce kamu görevlisini sağa sola sürmüştür. Yargıya açıkça müdahale edilmiş, mahkeme kararları açıkça uygulanmamış, uygulatılmamıştır.
Evet, Hükümet bütün bu hukuksuz uygulamaları için iki temel gerekçeye, daha doğrusu, bahaneye sarılmıştır: usule aykırı hareket ve komplo. Ancak kısa süre içinde, her iki gerekçenin de uydurma olduğu, aslında amacın yolsuzlukları örtmek olduğu anlaşılmıştır.
Neymiş, “Savcılık ve emniyet mensupları usule, mevzuata aykırı hareket etmişler!” Bunu söyleyenler, aslında yapılan operasyonun 2004’de çıkan Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2005’de çıkan Adli Kolluk Yönetmeliği’ne uygun olduğunu fark edince, apar topar Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirdiler. Yani kendi hukuksuz müdahalelerine kılıf hazırlamaya kalktılar. Yönetmelik iptaline kadar geçen süre içinde bundan sonraki muhtemel yolsuzluk operasyonlarının da önüne geçmeye çalıştılar.
İkinci bahaneleri “bu bir komplodur, zamanlaması manidar, vs. mülahazalarıdır.” Ancak operasyondan birkaç gün sonra yine anlaşıldı ki, MİT, Başbakanlığı bundan tam 6 ay önce, yazılı olarak, bazı bakanlardan da bahsederek, yolsuzluklar konusunda uyarmış. Yani, komplo değilmiş, devletin istihbarat kurumunca zaten bu yolsuzluklar tespit edilmiş.
Aziz milletim, bu iktidar, maalesef bugün geldiği noktada, yolsuzlukları örtmek için yalan üzerine yalan söylemekte, Türk Milletinin aklıyla alay etmektedir.
Bugün, TBMM Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, Ak Parti iktidarının geldiği son noktayı göstermesi açısından ibret vericidir. Bu kanun teklifi yasalaşırsa, artık hükümetin yargıya müdahalesinden falan bahsedilemez; bu, düpedüz yargının hükümetin emri altına girmesidir. Anayasanın 2. Maddesinde yer alan “Hukuk Devleti”, 138. Maddesinde yer alan “Mahkemelerin Bağımsızlığı” ve 159. Maddesinde yer alan HSYK’nın “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar” hükümleri ihlal edilmektedir.
Yargı bağımsızlığını güçlendiren Anayasa hükümleri, 2010 yılı referandumunda bu milletin %58 oyla kabul ettiği hükümlerdir. Şimdi iktidar bunları geçersiz kılacak bir kanun teklifiyle önümüze gelmektedir. Yani, doğrudan halkoyuyla Anayasaya eklenmiş hükümleri kanun yoluyla ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Hem de bunu, maalesef, “milli iradeye saygı” tiyatrosu altında yapmaktadır.
Eğer teklif yasalaşırsa, iktidarın istemediği hiç kimse soruşturulamayacak, yargılanamayacaktır. Bundan böyle, garibanın, güçsüzün, yoksulun, zayıfın, iktidardan yana olmayanın payına, “soruşturma”, “kovuşturma”, hukukun öngördüğü cezalar; iktidarın payına ise yolsuzluklar düşecektir.
Biz bugüne kadar, Ak Parti iktidarının içinde bulunduğu güç zehirlenmesiyle birlikte, sadece güçler ayrılığı ilkesini, yargı bağımsızlığını yanlış değerlendirdiğini düşünmüştük, hüsn-ü zan etmişiz, meğer bunlar “yürütmeyi” de yanlış anlamışlar.
Bugün Ak Parti iktidarı, söz konusu kanun teklifiyle, Anayasanın vazgeçilemez bazı maddelerini askıya almaya teşebbüs etmektedir. Ancak darbe dönemlerinde yaşadığımız, yaşayabileceğimiz bu durumu, Ak Parti’yi kesintisiz 12 yıl iktidar yapmış bu millet hak etmemektedir.
İktidar partisi, içinde bulunduğu akıl tutulmasından bir an evvel sıyrılmalı, ülkeyi, toplumu, sosyal yapıyı ve ekonomiyi kargaşaya ve bataklığa sürüklemekten vazgeçmelidir.