Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım Türk Okulları’nın kapatılması konusu ile ilgili sert açıklamalarda bulundu.
”BÖYLE POLİTİKA OLAMAZ, BU SİYASET DEĞİLDİR”
”OKULLARI KAPATMAK, NE TÜRK MİLLETİNİN NE DE DÜNYA BARIŞININ YARARINADIR”
“Türk okulları, Türk Cumhuriyetlerinden Rusya, ABD, Arap Ülkelerine; Orta doğudan Asya, Avrupa, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika, Avusturalya’ya; ekvatordan kutuplara yakın bölgelere; okyanus adalarından Gobi Çölüne ya da Himalayaların eteklerine kadar yayılan bir gönüllüler hareketi, bir sivil toplum hareketidir.
Bu hareketin yaygınlığını, temas kurduğu dünyanın zenginliğini ve önemini sadece fiziki coğrafya üzerinden anlatmaya kalksak kifayetsiz kalır: Modern veya geleneksel, gelişmiş ya da geri kalmış, alabildiğine yerli ya da küresel, müslüman, hristiyan, hindu, budist, ateist veya politeist halkların yaşadığı geniş bir beşeri coğrafyadan, kültürel çeşitlilikten de bahsetmek gerekir.
Ben bu okullardan bazılarını ziyaret etme imkanı buldum.
Sevgiyi, hoşgörüyü, yiğitliği, diğergamlığı, Anadolu insanının ortak değerlerini sözle değil, hal diliyle anlatanları gördüm.
Bu öğretmenler eğitim gönüllüleriydi; düzenli olmasa da, bir kaç ay gecikmeli de gelse, elbette maaş alıyorlardı. Ama rapor, izin almıyorlardı; kadro, terfi, tayin, memleketine geri dönme peşinde değillerdi. Hatta içlerinden pek çoğu, mezarının gittiği ülkede olmasını arzu ediyordu. Adanmışlık ruhu ya da yaşatma ideali bu olsa gerek demiştim kendi kendime.
Ev, tatil, mal, mülk, eşya, para, pul, rant, rahat bir hayat, daha yüksek gelir, şöhret, makam, güç peşinde değillerdi. İdealleri vardı, Hak’kın rızasını bu yolla kazanmak istiyorlardı.
Türkçeyi “sevgi dili” olarak öğretiyorlardı. Gittikleri yerlere Ahmet Yesevi’yi, Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Mevlana’yı, Yunus Emre’yi götürdüler. Bu milletin ortak değerlerini, Anadolu insanının engin hoşgörü ve sağduyusuyla temsil etmeye çalıştıklarını gördüm.
Türk okulları, yaradılanı yaradandan ötürü sevenlerin dünyaya çaldığı bir mayaydı.
İslamı, şiddetle ve bağnazlıkla ilişkilendirerek islamofobia algısını yaymaya çalışanlara karşı, şefkat, merhamet, barış, sevgi, saygı ve güzel ahlakla temsil etmeye çalışan kahramanlardan, gönül erlerinden etkilenmemek mümkün değildi.
Okullar başarılıydı, örnek gösteriliyorlardı. Bulundukları ülkelerde zeki çocuklar, devlet erkanının çocukları bu okullarda okuyorlardı.
Türk okulları bulundukları ülkelerin idari makamlarıyla iyi ve doğru ilişkiler kurmuşlardı. O ülkeler kadar, kendi ülkelerinin makamlarıyla da uyumlu bir çalışma içindeydiler.
Türk okulları tek yönlü bir sivil toplum hareketi değildi. Yani sadece bu milletin milli ve dini değerlerini gittiği ülkelerle, toplumlarla, kültürlerle tanıştırmaya çalışan bir hareket değildi. Aynı zamanda, gittiği ülkelerdeki kültürel zenginlikleri, değerleri ülkemize yansıtma, aktarma vazifesi de görüyordu. Bir başka ifadeyle, kültürümüzle diğer yerel kültürler ve evrensel medeniyetin en önemli temas sahalarından birini oluşturuyordu. Bu yönüyle, milli kültürümüzün, maddi ve manevi unsurlarıyla gelişmesine, zenginleşmesine büyük katkılar sunuyordu.
Türk okulları, bugün kıymetli bir markadır. Ben bilmiyorum, dünyanın bütün kıtalarına, bölgelerine yayılmış, 160’dan fazla ülkede binikiyüzü aşan sayıda, bu milletin adını duyuran, temsil eden daha kaç tane ticari, özel ya da kamu kuruluşumuz var?
Keşke sayıları artsa, daha fazla olsa.
Bugün bu okullar kapatılmak isteniyor. Bulundukları ülkelerin devlet başkanlarına, cumhurbaşkanlarına, başbakanlarına şikayet ediliyor, hayali bilgiler içeren dosyalar sunuluyor. Buna karşılık, okulların bulunduğu ülkelerin liderlerinin hemen tamamının ilk tepkileri bu okulları övmek, sahip çıkmak oluyor. Bu tepkilerini de basın yoluyla, hatta Sn Cumhurbaşkanımızın, Sn Başbakanımızın yanında açıklıkla ifade ediyorlar.
Soruyorum, içine düştüğümüz durum bize yakışıyor mu? Türkiye Cumhuriyeti olarak bu yaklaşımımızın, bırakınız evrensel değerleri, akılla, izanla, insafla izah edilebilir bir tarafı var mı?
Bu okulları kapatmak, ne Türk Milletinin ne de dünya barışının yararınadır. Anadolu insanının emeğine haksızlıktır; böyle politika olamaz, bu siyaset değildir.
Toplumun sağduyusundan “elbirliğiyle” uzaklaştırdığımız siyaset kurumunu bir an önce uzlaşmacı ve çoğulcu bir anlayışa dönüştürmeli; çatışmacı, ayrıştırıcı ve ötekileştirici üslubu terketmeliyiz. Burada elbette herkese, her kesime görev düşmektedir, ama herhalde en önemli görev sayın Cumhurbaşkanı, sayın Başbakan ve siyasi partilerimizin sayın Genel Başkanlarına düşmektedir.
Türk okulları, Türk milletinin önderlik ettiği, şefkat ve merhamet adına, barış ve insanlık adına, çağın en büyük medeniyet projelerinden biridir.
İnanıyorum ki, Anadolu insanının ortak değerlerine bütün insanlığın ihtiyacı var. Bunları dünyaya açan kurumlarımızdan biri olan Türk okullarına destek olmak, sadece milliyetçiliğin, vatanseverliğin gereği değil; aynı zamanda Türk Milletinin insanlığa karşı sorumluluğudur.