İnsülin direnci, tüketilen şekerli ve unlu, hamur işleri, ekmek, makarna, pirinç gibi karbonhidratı bol gıdaların beslenme alışkanlığı haline dönüştürülmesiyle gelişen bir hastalıktır.
Aynı zamanda metabolik sendrom olarak bilinen insülin direnci, insan vücudunun kaslarında, yağında ve karaciğerde bulunan hücrelerin insüline doğru şekilde tepki vermediği ve bu nedenle enerji için kandaki glukozu kullanamadığı durumdur.
Pankreas, kanda artan glukoz seviyelerini telafi etmek ve hücrelerde oluşan direnci kırmak için sürekli daha fazla insülin üretir. Bu da zamanla kan şekeri seviyesinin yükselmesine neden olur.
Ortalamada her üç insandan birisini etkilediği görülen insülin direnci sendromu obezite, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve tip 2 diyabet gibi tıbbi sorunlara yol açabilir.
İNSÜLİN DİRENCİ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Bir kişide insülin hormonuna karşı direnç gelişimi sonrasında diyabet (şeker hastalığı) tablosuna benzer şekilde birçok belirti ve bulgu ortaya çıkabilir:
-Cilde renk veren pigmentlerin artışından ötürü koyulaşma
-Deride yumuşama
-Hızlı ve aşırı kilo alma
-Kilo vermede sıkıntı yaşama
-Adet düzensizliği
-Aşırı tüylenme
-Kendini enerjisiz hissetme, sabahları yorgun kalkma
-Yemeklerden sonra uyku basması
-Konsantrasyon ve algılama güçlüğü
-Soğuk terleme ve üşüme
-Vücut direncinde azalma
-Hızlı yeme, sık ve çabuk acıkma
-Baygınlık hissi
-Tatlı krizleri
-Elde ayakta titreme
-“Az yediğim halde kilo veremiyorum” tarzı şikâyetler
İNSÜLİN DİRENCİ NEDEN OLUR?
Aşağıdaki faktörler kişilerde insülin direnci gelişiminde rol oynayabilir:
Aşırı Kilo
Araştırmalara göre, aşırı kilo veya obezite insülin direncine neden olabilir. Özellikle, bel çevresindeki fazla yağın primer (birincil) sebep olabileceği düşünülür. Bel ve göbek bölgesinde yoğunlaşan yağ dokuları insülin direnci, yüksek tansiyon, dengesiz kolesterol ve kardiyovasküler hastalık gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilen hormonları ve diğer maddeleri üretir.
Kan dolaşımında serbest yağ asidi düzeyinin aşırı yükselmesi hücrelerin insülin hormonuna karşı verdiği yanıtı bozucu etki gösterebilir. Serbest yağ asitlerinin yükselmesi aynı zamanda kişinin aşırı miktarda kalorili besinler ile beslendiğine de işaret edebilir.
Fiziksel Aktivite Yetersizliği
Fiziksel olarak aktif olmama genellikle Tip 2 diyabete yol açan insülin direnci ile ilişkili kabul edilir. Vücuttaki kaslar diğer dokulardan daha fazla glikoz kullanır. Normalde aktif kaslar depolanmış glikozu enerji için yakar ve kan glikoz seviyesi bu durumdan etkilenmez. Böylece, kan dolaşımındaki glikoz da sürekli olarak yenilenir.
Bu durumun tam tersi olarak düzenli fiziksel aktivite de insüline karşı duyarlılığı arttırıcı etki yapabilir.
Diyabet (Şeker Hastalığı)
Tip 2 diyabet vücuttaki insülin seviyelerini artırabilir. Bunun nedeni ise mevcut üretilen hormon düzeyine karşı hücrelerin yanıtsız kalmasıdır. Sürekli, aşırı düzeyde insülin üreten pankreas hücreleri zamanla hasarlanabileceği için dikkatli olunmalıdır.
Sağlıklı insanlarda insülin, yağ hücreleri, kas hücreleri ve karaciğer hücreleri gibi çeşitli hücresel hedeflerde bulunan insülin reseptörlerine bağlanmada aracılık eder.
Tip 2 diyabet hastalığı bulunan kişilerde meydana gelen yüksek kan şekeri seviyeleri aynı zamanda, yüksek insülin seviyelerini de tetikler. Bu da, insülin seviyelerinin yüksek olmasına rağmen insüline karşı bir direnç kazanabileceği ihtimalini ortaya çıkarır. Yüksek kan şekerinin başlangıç nedeni, vücuttaki yüksek karbonhidrat seviyeleri olabilir.
D Vitamini Eksikliği
Vücuttaki D vitamini eksikliği, insülin direncine ve insülin duyarlılığına etki edebilir. Bu nedenle, glikoz toleransında oynadığı role bağlı olarak insülin direncine katkıda bulunabileceği düşünülür.
Polikistik Over Sendromu
Polikistik over sendromu gibi hastalıklar insülin direnci ile ilişkili kabul edilir. Diğer yandan, polikistik over sendromunun insülin direncine neden olup olmadığı veya hastalık sürecinin bir parçası olarak ortaya çıkıp çıkmadığı tam olarak bilinmez. Cushing sendromu ve hipogonadizm gibi diğer endokrin (hormon) hastalıklarının seyri sırasında da insülin direnci ortaya çıkabilir.
İNSÜLİN DİRENCİ NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Doktor bireyde insülin direncinin varlığını teşhis etmek için öncelikle bireyin ailesinin tıbbi geçmişini sorgulayacaktır.Bununla birlikte bireyi tartacak, boyunu ölçecek ve vücut kitle indeksi değerini belirleyecektir. Ardından tansiyonunu kontrol edecektir.
Bu ölçümler sonucunda, bireyin insülin direnci için potansiyel taşıması durumunda kan testleri yapılacaktır. Bu kan testlerin arasında açlık plazma glukoz testi, oral glukoz tolerans testi ve hemoglobin A1c testi bulunur.
Açlık plazma glukoz testi en az 8 saat boyunca bir şey yememek gereklidir. Bu sekiz saatin ardından kan şekeri değerleri ölçülür.
Oral glukoz tolerans testi açlık glukoz testinden sonra gerçekleştirilir. Açlık glukoz testinin ardından şekerli bir çözelti içilir ve iki saat sonrasında bu kan testi yapılır.
Hemoglobin A1c testi son 2-3 aydaki ortalama kan şekeri düzeyini gösterir. Bu düzeyin değeri doktorlar tarafından prediyabet veya diyabet teşhisinin konulması için kullanılır.
Bu aynı zamanda diyabet varsa kontrol altında olup olmadığını görmede yardımcı olur. Bu testin sonuçlarını doğrulamak için tekrar test yapılması gerekebilir.
İNSÜLİN DİRENCİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
İnsülin direnci tedavisinde öncelikle yaşam tarzınız değiştirmek gerekir. Tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz ve hareketin artırılması, uyku düzeninin sağlanması ve sürdürülebilir olması önemlidir. İnsülin direnci tedavisinde tıbbi beslenme tedavisi; bireyin yaşı, cinsiyeti, fiziksel aktivite ve yaşam şekline göre kişiye özgün olarak belirlenir.
-İnsülin direnci diyeti tüm besin ögelerini yeterli ve dengeli bir şekilde içermelidir.
-Kısa dönem şok programlar uygulanmamalıdır.
-Vücut ağırlığının 6 ayda yaklaşık %5-10’unun azaltılması hedeflenmelidir. Bireyin günlük mevcut kalori alımı hesaplanmalı ve ortalama 400-600 kcal azaltılmalıdır.
-Haftalık 0.5-1kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir.
-Sürdürülebilir, uygulanabilir ve lezzetli bir program hazırlanmalıdır.
-İnsülin direnci diyeti 4-6 öğünden oluşmalıdır. Sık aralıklarla beslenme bir sonraki öğünde fazla yemeyi önler.
-Günlük protein alımı toplam kalorinin %20-35’ini oluşturmalıdır. Proteinin yeterli miktarda alınması tokluk hissi ve yağsız vücut kitlesini koruması açısından önemlidir.
-Günlük kalorinin %25-35’i de yağlardan alınmalıdır.
-Yağda eriyen vitaminlerin emilimi( A, D, E, K) olumsuz etkilenebileceğinden yağ oranı çok azaltılmamalıdır.
-Günlük kalorinin %50-65’i de karbonhidratlardan alınmalıdır.
-Basit karbonhidratlar yerine(şeker gibi), kompleks karbonhidratlar (tam tahıl ürünleri, baklagiller) tercih edilmelidir.
Yaşam tarzı değişikliğini uygulayamayan veya yarar görmeyen hastalara bazı ilaçlarla tedavi önerilebilir. İştah ve hafif kilo kaybı etkisi gösterir. Metformin özellikle HbA1c % 5.7-6.4 arasındaki açlık ve/veya tokluk kan şekeri normal sınırın üzerinde olan, gebelik diyabeti öyküsü bulunan, vücut kitle indeksi 35’ten büyük hastalarda diyabet gelişme riskini %30 azaltmaktadır.
İnsülin direnci tedavisinde öncelikle bir kan testi yapılarak direnç seviyesi ölçülür. Direncin yüksek olduğu kişilerde 2-3 ay ya da en fazla 6 aylık tedavilerle seviye normale döndürülebilir.
İnsülin direnci seviyesi normale döndüğünde de kilo vermenin önündeki engeller kalkmış olur. Dolayısıyla hastaların hızla iştahları kesilir ve kilo verir. Buna ek olarak da kalp hastalığı, kanser tiplerine yatkınlık ve şeker hastalığı da önlenmiş olur.
İnsülin direnci tedavisinde ilaçların da büyük bir rolü vardır. Sağlıklı bir beslenme ve egzersiz programı ile birlikte gerekli ilaçlar kullanıldığı zaman kişi kilo vermeye başlar. İnsülin direncini önleyen ilaçlar şeker tedavisinde de kullanılan ilaçlardır ve 2-3 ay içinde insülin direnci kontrol altına alınıp, seviyesi tamamen normale getirildikten sonra ilaç tedavisi sonlandırılır.
Böylece kilo alımı, aşırı yağlanma, damar yağlanmaları, ateroskleroz yani damar sertliği, kalp damar hastalığı riskleri, karaciğer yağlanması riski, özellikle risk altındaki insanlardaki diyabet hastalığına doğru gidişat tamamen engellenmiş olur.
Özellikle şeker hastalığı riski taşıyan hastalarda insülin direnci tespit edilip, doğru tedavi uygulandığında hastalık hiç başlamadan önlenmiş olur. Bu nedenle insülin direnci zamanında tedavi edildiğinde şeker hastalığı riskini ortadan kaldırmak mümkündür.