Koronavirüs girdi hayatımıza kendimizden başkasını düşünmez olduk. Hayatımızdaki birçok önemli durumu ihmal eder olduk. Ne virüsmüş ki hayatımızda birçok alışılagelmişleri değiştirdi.
Onlar değil miydi? Bizim en yakın dostlarımız.
Onlar değil miydi? Mahallemizin, sokağımızın renkleri.
Onlar değil miydi? Sahip çıkmamız gereken gariban canlılar.
Nedir? Diye soracaksınızdır elbet. Sokak hayvanları…
Sokak hayvanlarını o kadar çok çabuk unuttuk ki yemek bulamamaktan zayıf düşen o garip hayvanların hallerini düşünmez olduk.
Koronavirüs bahanemiz oldu. Yok hayvandan bulaşır, yok dışarı çıkma, evde kal. Yok hayvanlara dokunma…
Kendimize sormamız lazım. Bu hayvanlar bizim sağladıklarımızın dışında nereden beslenebilir? Beslenemez.
Sokağa koyduğumuz bir kap mama, çöpe dökülen yemek artıkları olmazsa bu hayvanlar nasıl yaşayabilir? Yaşayamaz.
Peki ne yapmalıyız? Koronavirüsü bahane ederek unuttuğumuz kedisinden köpeğine, kumrusundan güvercinine kadar çevremizde gördüğümüz bu gariban canlıları kış gelmeden yeniden hatırlamalıyız. Bir bakın çevrenizdeki bu masum canlılar ne durumda?
Önümüz son bahar, ardından kış geliyor. Sokak hayvanlarının ve gökyüzünde uçan kuşların yemek bulmakta güçlük çektiği mevsimler. Bu garip canlıların bir kap suya, bir kap mamaya çok ihtiyacı var ve bu ihtiyaç hiçbir zaman bitmeyecek. Var olduğumuz müddetçe onların masum bakışlarını görmeye, doğal alanlarını mahvettiğimiz şehirlerde sessiz çığlıklarına şahit olmaya devam edeceğiz.
Eğer vicdanımız rahat olsun istiyorsak, gelin kapımızın önündeki, penceremizin dışındaki bu masum, bu gariban canlıları aç bırakmayalım, onları besleyelim. Eğer gücümüz yoksa şehrimizdeki hayvan koruma derneklerine, kent belediyelerine bildirmeyi bir görev edinelim.
Sözün özü, “Hayvanlara karşı acımasız olan, iyi bir insan olamaz.”